7 Şubat 2012 Salı

Ahlak..


Kuşkusuz; her toplum, kendi tarihsel, kültürel ve dinsel üst değerlerine uygun olarak ahlaklı ve erdemli bir toplum yetiştirmek ister. Ahlaki ve dinsel yönden güçlü dinamiklere sahip sosyal bir toplumun yönetilmesi de kolaylık kazanmaktadır. Mevcut tüm semavi dinlerin öngörüsünde; Ahlaki değerleri yüksek bir toplum oluşturulmasını - yaşam biçimlendirilmelerini ve kurgulanmasını işaret etmektedirler. Ancak; sosyal toplumların ekenomik edinimlerini ve yaşam standartlarını iyileştici mahiyette düzenlemeler yapılmaz ise, bireylerin dolayısıyla toplumların "Yüksek Ahlaki" değerlerini korumalarını istesek bile pratikte bu mümkün olmayacaktır. Dengesiz ve eşit olmayan fırsatlara sahip bireylerin olması gereken "Yüksek Ahlaki" değerler modunda kalmaları asla mümkün değildir.Ekonomik yetersizlik içinde kişisel problemlerle didişen bireylerin ve dolayısıyla mutlu bir toplumun varolabileceğinden bahsedemeyiz.Toplumsal; ahlaki değerlerin dinamik kalabilmesi ve toplumun bütün katmanlarına yayılabilmesi için, varolan negatif ekonomik değerlerin yükseltilme gereği söz konusudur.Bir şeyi öngörmek başka bir şey, öngörünün hayata geçirilmesi için gerekli koşulların yerine getirilmesi başka bir şey olsa gerek.


1990 lı yıllardan sonra, kendini dindar ve muhafazakar kabul eden bir kesim, ekonomik yönden güçlenip sınıf değiştirince burjuvazileştiler.Hal böyle olunca; bu kesimlerin bünyelerinde zaten var olan ahlaki değerlerin bir kısmı, deformasyona uğradı. Dolayısıyla; bünyelerinde olması gereken İslam-Türk sentezinin önemli bazı özelliklerini terk eder oldular. Bu devinim sosyolojik olarak kaçınılmaz olup, ekonomik değerlerle eş orantılıdır.
Dinler ve inanç grupları; "Yüksek Ahlaki" değerlerin toplumların hayatlarında varolması gereken faktörlerin önemlisi olduğundan bahsederken; bunun yanında da, sosyal adalet ve yaşanabilirliği haiz olan bir ekonomik sistemi de öngörmektedir. Bu iki etken birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Bir ayak olmayınca, sistem kör ve tapal kalmaya mahkumdur.
>>>ŞİİR