30 Ocak 2012 Pazartesi

edessa-4



G A P
GAP'I GAP'LAYALIM- AMMA..!
HAMM-HAMM'LATMAYALIM..!

Dünya'nın ve ülkemizin önde
gelen projelerinden olan Gap,
Dünya'da eşine az rastlanacak
büyük bir yatırım projesidir.
Muhtemelende can simidi olacaktır gelecekte,
Ülkemiz ve komşu ülkeler için.
Nice türkülere ağıt ve şiirlere konu olmuştur.
Yöre halklarının pembe rüyasdır Gap.
Gap "YEDİ KÜPELİ GELİN"dir,
usta siyasetçi, eski cumhurbaşkanımız,
sayın Süleyman Demirel'in ifadesiyle.
Her küpenin bir baraj anlamına geldiğini haykırıyordu,
Çeyrek asır önceden
gittiği her baraj şantiyesinde.
Sayın Süleyman Demirel,
Çabuk bitirin, bu eserlerin bitmesini görmek istiyorum,
Gap'ı gaptırmak istemiyorum diyordu.
Yakarıyordu adeta proje uygulayıcılarına.
İçeceği bir damla suyu yoktu,
güneydoğu Anadolu halklarının.
Bir damla su için 60-70m.- hatta bazen 100 m.
derinliklerden su çekiyorlardı çamurlu kuyulardan.
Bedenlerine bağladıkları halatlarla.
Süzerek ince tülbentlerden, öyle içmeye çalışıyordu,
kokluyordu adeta bir damla suyu insanlar.
Kan ağlayıp, felhen içiyorlardı adeta.
Tek Tek dağları havalisi ve Vir anşehir'in birçok köyünde sarnıçlarda toplanan
ve sararan kurtlu sular süzülerek içiliyordu.
Bende yaşadım birkaç günlüğünede olsa Viranşehir'in bir köyünde.
Bir gün sarnıca oğlak düşüp boğuldu, oğlak çıkarılıp aynı su içilmeye devam edildi.
Bulaşık limonata tadında, kekremsi iğrenç bir tad.


EVET. BİTSİN BU RÜYA..

Gaplasın kardaşım her tarafı
Fırat'la Dicle'nin can verecek suları.
Yeşersin yeniden,
"MEZOPOTAMYA"nın
bereket fışkıracak toprakları.
Kalmasasın yoksulluk, asil ve cefakar,
halklarımızın kaderinde.
Bitsin o makus talih.
Tarlada mahsül susuzluktan yana yanıp kalmasın.
Nişanlı kızlar bir sene daha,
başlığı ödenemedi diye baba evinde
Boyun bükmesin yoksulluk marazasına.
Kavuşuversin sevdasına tezelden.
Çaputlar bağlanmasın ağaçlara çalılara, yağmur yağsın diye.
Yağmuru cenab-ı hak dilediği zaman,
Dilediği kadar yağdırmaya muktedirdir.
O bizim işmiz değil,
"YARADANIMIZ"
"Sistem-i muazzamasına Kadir ve Nadirdir."


GECİKMELİ SEVİNÇ

Gecikmiş karar ve müdahalede olsa,
Devletin ve siyasi otoritenin "GAP"ı yeniden ele alıp,
yarı kalmış projeleri hayata geçirmeye,
ve ciddiyetle takipçisi olacağını açıklaması sevindiricidir.
En sevindirici tarafı yapılacak projelerin,
parasal kaynaklarının ayrılmış olmasıdır.
Dilek ve temennimiz odur ki,
"Gap eylem planı" diye nitelendirdikleri projelerin sözde kalmayacağıdır.
Aksi halde, ülke ve bölge halkına başka bir yazık eklemiş oluruz.
Siyasi erk'in bu olumlu kararlarını,
bir vatandaş olarak kutluyorum.
Çok önceden yapılması gereken bir görev olduğu düşüncesindeyim.
"Gap İdaresinin" Ankara'dan bölgeye taşınıyor olması ayrıca sevindirici ve isabetli bir karardır.
Hizmek makamlarının,hizmet alanlarına
yakın olması kadar doğal bir şey olabilir mi ?
Ankara Nireee- Gap nireee..!.
Sayın borokratlarımızın biraz ter
dökmelerini rica ediyoruz, ülkemizin kalkınması adına.
Proje kapsamında zikredilen kredilerin
Gap bölgesinde ve
gerçek yatırımlarda kullanılmasını
ve ihtyaç sahiplerine verilmesi halinde fayda sağlanabilinir.
Kredileri etrafınızdaki "kafa" adamlara dağıtırsanız,
bu ülkeye ve bu millete yeni zararlar verirsiniz.
Geçmişte dağa taşa yapılan
dört duvardan ibaret sözde yatırımların
Ülkeye ve bölge insanlarına
katma değer üretmediği,
verilen paraların başka yörelerde
yatırıma dönüştürüldüğü herkesçe
bilinen acı bir vakadır.



KATİL MAYINLAR TEMİZLENECEK Mİ ?

Yarım asırdan bu yana Türkiye-Suriye
sınırında gömülü bulunan tuzak mayınlar.
Yeryüzünü kirleten en acımasız
ve öldürücü tuzak zerzevatlardır.
Nice taze gelinleri dul,
nice bebeleri babasız yetim bırakmıştır.
Bir lokma ekmek için ölümü göğüsleyen Bozan'ları, Casım'ları ve İsa'ları paramparça etmiştir.
Yerden devletin döşediği serseri mayın,
arkadan devletin dom-dom kurşunu vurdu vatandaşını.
Gecenin zifiri karanlığında.
Acımadan, sorgu sual etmeden, leş bıraktı
pörtü böceğe- leş kargalarına.
Yalıyarak geçip aydınlattı cansız bedenleri,
hudut karakolundaki projektörler.
Haber salındı sahiplerine cesetlerinizi alın diye.
Neden mayın ? neden engel ve tuzak. ? Devlet varandaşına tuzak hazırlar, yolunu keser mi. ?
Vatandaş yasaları ve hukuku ihlal ediyor efendim.
İşsiz ve ve aşsız bıakılan vatandaşa,
bunlar reva görülmüştü, aş -ekmek arıyor diye.
Devletin vatandaşını işsiz ve aşsız bırakması,
yasa ihlali değilmidir?
hukuk ihlali sayılmaz mı yoksa?
Devlet bunca kayıptan yarım asır sonra,
ayıbını temizleyecek ve günah çıkaracakmış.
Sevindirici de olsa, viran ve talan olan
yuva sahiplerini sevindirmeyecek ve yaraları depreşecektir.
Mayından temizlenecek 30 bin hektar arazinin
Çıkarılacak yasa çerçevesinde bölgenin topraksız köylüsüne verilmesi behemmehal şart koşulmalıdır.
Geçmişte yapılan toprak reformuna benzer tiraji komik olaylar yaşanmamalıdır.
Kalkınmadan yana yapılan tüm projeler,
halk tarafından elbetteki desdek bulacaktır.
Mayınlı sınırlarda, hayra alamet
olaylarda yaşanmıştır geçmişte.
Berdel olan gelinler-kızlar,
özel izinlerle gitmişlerdir öteki ülkeye.
Yuva kurmuşlardır komşu ülkelerde.
Dayı yegen olunmuştur insanlar,
vaz geçilemeyen değerler tesis edilmiştir.


  • edessakent.blogspot.com
  • Urfatutkunu
  • Türban
  • "KÜVRE"OLMUŞTUR İNSANLAR BİRBİRİLERİYLE.


    Devlet ülkesi ve Milletiyle, bir bütündür.
    Bu kutsal bütünü parçalara bölmeden
    Kalkınma yolunda azami gayreti,
    yılmadan beraberce sarfetmeliyiz.
    TABU'LAR MI YIKILIYOR..!

    Hükümetin paket içeriğinde,
    isabetli bir karar daha var.
    TRT'nin bölge halklarının dilleriyle
    kesintisiz yayın yapacak olması.
    Geç kalınmış bir kararda olsa,
    fonksiyonel olarak ülke menfaatlerine,
    büyük faydalar sağlayacaktır.
    Böylece bölge halkı marjinal grupların
    etki alanlarının dışına çıkmış olacaktır.
    Sevindiricidir. Birleştirici ve yapıcıdır.
    Halkların kardeşliği adına,
    "Hayırlı ve uğurlu olsun" diyelim.


    SAYGILARIMLA.
    SABRİ TEMEL
  • (((Yazılara Dön)))
  • "EĞİTİLMEYEN TOPLUMLAR
    KARANLIĞA MAHKÜM OLURLAR."
  • edessa-3

    İNSAN VE FEODALİZM

    İnsanoğlunun yaşam süreci, doğumla ölüm arasında çok kısa ve bir o kadarda değişken serüvenler içeren bir evredir.İnsanoğlu bu iki nokta arasındaki yaşam sürecini hep gelecek üzerine kurgulamakta ve hep mükemmeliyete endekslemektedir. Gelecekte hep güzel yaşamanın düşüncelerini harmanlamaktadır beyin dağarcığında. Geleceğe dair umut çıtasının, hep yükseklerde olmasını amaçlamış ve öylede yapmıştır. İnsanoğlunun bu umutları yaşadığı sosyal toplumun ve coğrafyanın rengi ve tadıyla doğru orantılar arzeder. Çünkü bireyler, yaşadıkları toplumun üst değerlerine bağlı kalarak yaşam süreçlerini ikmale çalışmak zorundalar. Bu genel kural; zorunlu olmamakla beraber, feodalizmin ağır, baskıcı ve bir o kadarda kalın kabuklu müeyyideleri sonucu ,bireylerin boyun bükmeleri sonucunu doğurur. Bireyler dayatılan kurallara uymadıkları takdirde, toplum dışına itileceklerini ve toplumdan tecrit edileceklerini pekala bilirler. Feodalizmin yaşam damarlarını besleyen ana kaynak, eğitimsizlik ve dolayısıyla cehalettir. Feodalizmin savunucuları, oradan nemalanan, sosyo-ekonomik değerlerden daha fazla pay kapan, "erk" i ve nufuzü elinde tutan oranın seçkinleridir. Nereden gelir bu seçkinlik kimi insanlara ? diye kendimize sorduğumuzda; arayıpta cevap bulduğumuzda, akıl ve mantıkla bağdaşmayan; insaf iz'an ve merhamet içermeyen çirkin tablolar ile karşılaşırız. Güç, şiddet, zülüm ve gaddarlık. Kimi insanların, kimi insanlara kullandıkları orantısız vahşet. Kirli genlerden devraldıkları kirli emellerini tahakkuka çalışan zorba takımı. Binbir zülümatın ağa babaları. Feodalizmin iskeletini oluşturan bu feodal beyler, sosyal toplumun gelişmesini ve üst refah düzeylerine erişmesini hep engellemiş ve her seferinde şiddete dayalı bir maraza çıkartarak, alt tabaka kesimlerin, dinamikleşmesini baltalamışlardır. Şiddete dayalı bu baskıcı güç grupları zaman zaman merkezi idarelerce de beslenip güç alarak, halk üzerindeki çirkin yaptırımlarının dozunu, oldukça yükseltmişlerdir.Toplumun çoğunluğunu teşkil eden bu kesimler, her seferinde pasifize edilince, değişim ve gelişim süreçlerine engeller teşkil edilmiştir. Eğitilmeyen, ve her seferinde atılımları engellenen toplumların sağlıklı olması düşünülemez kuşkusuz.Cumhuriyet'in kurucuları, kuruluş aşamasında sağduyulu olarak ülkenin birliğini sağlamak adına bu kesimlerden lojistik destek almışlardır. Bu destek o zamanın koşularında kaçınılmazdı. Cumhuryetimizin kurucuları bu kesimleri adam bilmişler ve onlara köy yolu sormuşlardır. Kimi kesimler; bu feodal kanatlarla, cumhuriyeti kuranlar arasındaki bu dayanışmayı samimi bulmayabilirler. Ayrıca tartışılması gereken bir boyut olabilir. Ancak ben; sağduyumu koruyarak, onların iyi niyetli olduklarına inanmak istiyorum. Ülkemizin belli bölgelerinde hala; bu feodal baskıcı gruplar, varlıklarını ve etkinliklerini sürdüregelmektedirler. Cumhuriyet'in kuruluşuyla ihdas edilen demokrasi, feodalitenin hala var olması sebebiyle, arz-ı endam eden çirkinliklerden ötürü, istenilen çağdaşlık noktasına gelememiştir. Bu grupların varlığı nedeniyle bireysel tercihler hep sübaplanmakta ve filitre edilmektedir. Bireyin özgür iradesi, sağlıklı bir biçimde demokrasinin gelişmesine fayda sağlayamamktadır. Hepsi olmasa bile, kimi iradelere ipotek konulmaktadır. Hal böyle olunca da, demokrasinin kaçınılmaz unsuru olan seçimler, özgür iradelerin tezhürünü yanısıtmamaktadırlar. "Halkın kendi kendini yönetmesi" denilen demokrasinin gelişmesine engeller teşkil etmektedir. Böyle olunca da, seçimlerin sonuçları demokrasinin ana ilkesi olan, bireysel özgürlüklere ters düşmektedir. Bireyin özgürce seçme yetisi kısıtlanmış olmaktadır. Birilerinin işaret ettiği, birileri seçilmiş olmaktadır. İşte Cumhuriyetten bu yana, beli sıvazlanarak palazlanan bu etkin gruplar, siyaset arenasında varlıklarını sürdürüp, nemalanmaya devam etmektedirler. Halkın refahı ve mutlu yaşaması onların lügatında yok gibidir. Nalıncı keseri gibi; "Rebbena hep bana" felsefesini sürdürüp hükümranlıklarını sürdürmektedirler. Öteden beri siyasi partiler, hep bu kesimlerden oy alarak iktidara koşmuşlardır. Çünkü siyasi partiler için bu kesimler büyük oy potansiyelidirler ve çantada keklik -banko oylardır. Bu nedenle bütün siyasi partiler buraların eğrisine doğrusuna müdahale etmek işlerine gelmez. Böylece bu kokuşmuş ikili menfaat ilişkiler ağı, devam edip gider. Cumhuriyet ve dolayısıyla demokrasimiz öteden beri beslenip güç aldığı bu kan damarlarının mec'rasını çoktan yenilemeliydi. Açık ifadeyle, kan tazelemeliydi. Yapamadı. Yapmaya ve değiştirmeye yeltendiğinde, bu baskı grupları hep baskın çıkıverdiler. Yenilenmeye çağdaşlaşmaya set kıldılar, düzenin çarkları hep onlardan yana dönsün istediler ve öylede yaptılar. Sosyal toplumlarda; "Arlı namuslu olmak" diye bir deyim vardır. Kişisel görüşüme göre de; değişkenlik arzetmekle beraber, evrensel bir kavram olsa gerek. Çünkü; sosyal toplumlarda her şey insanların refahı için düşünülüp kurgulanmalıdır. Eğer bir toplumda; "Ar damararı" çatlamış insanların arz-ı endam etmesine göz yumuluyorsa, o toplum bunlardan negatif yönde etkilenip zarar görür. İnsanlık alemine zarar verecek eylem ve oluşumlardan uzak durmak, kendini insan addedenin, insani görevi değilmidir. Ey yalancı ve riyakar cumhuriyetçiler. Cumhuriyete ve onun fazileti olan demokrasiye zarar verdiğinizin farkındamısınız. Eğer birgün bunu farkederseniz, yalancı ve riyakar olduğunuzuda farkedersiniz belki. Geç olacak belki ama; kazanan demokrasi olacağı için, insanlar mutlu olacaktır. "Nokta kadar menfaat için, virgül gibi eğilmeyin. " Unutmayalım ki: Gök kubbede baki kalacak "ALLAH" ve "HOŞ BİR SEDA" olacaktır. Gelin dürüst olalım, gelin bir ve beraber olalım, Cumhuriyetimizi ve demokrasimizi medern ve evrensel değerlere erişmesine çalışalım. Nacizane; imalarım kendini bu kategoride görenler içindir. İlgisiz kişileri tenzih ederim. Saygılarımla. Sabri Temel-İstanbul

    edessa-2

    YAZAR NE YAZAR...!
    YAZ..! BABOŞ...! YAZ..!
    Yazar ne yazar..! Yazar; akıl-edeb ve irfan endeksli; düşündüğü her şeyi yazar. Doğrudan- haktan- hukuktan- aydınlanmadan, sorun ve çözümden yana, İlke ve etikten ayrılmadan düşündüklerini ve öngördüklerini yazar. Yazar; Yazarken kalem kendisinin olmalıdır, başkasının kalemini asla kullanmamalı ve kalemine sahip olmalıdır. Yazar; Dijital kumandaların etki alanına girmemeli, kendini kumanda ettirmemeli, kalemi dış parazitlerin frekansını algılamamalıdır. Özgür-bağımsız- ve demokrat olmalıdır. Nabza göre şerbet değil, sorun ve çözüm aramada realist olmalı Hukuksal ve kamusal menfaatlerin yanında tavır almalıdır.
    "DESİNLER AYAĞINA, KALEMİNDEN KAN DEĞİL AYDINLANMA YAYILMALIDIR."

    Kan dökmeye, irin akıtmaya yetecek kadar mahlukat var zaten memlekette.
    YAZ..! BABOŞ..! YAZ..!

    Toprak Ana'nın güzellik ve verimini yaz. Topraktan kazanılan çuval çuval paraların gittiği "BELAN YAYLASINI SOĞUK OLUK KÖRFEZİNİ" yaz. Harran topraklarının nasıl alüvyon olup, Akdeniz'e taşındığını Antep-Maraş batakhanelerinde kaybedilen servetleri, İmam Ali' nin saz'ını-turistik pavyonu, Belediye bahçesindeki şehir külübünü Gümrük hanındaki domine taşı muhabbetini nargile fokurdatanları-mırra fırtlıyanları yaz. Yağ çek. "İnceden." Çekebiliyorsan..! miden kaldırıp hazmedebiliyorsan..! Kireçlenen mafsallar çözülsün. Kapalı gözler açılsın. Gaz ver, ruhlarını okşa "ŞOK"la. Kapanan damarlar açılsın, beyne kan yürüsün. Ağla örülen ve paslanan kafalar açılsın. Belki uyanılır gaflet ve cehalet uykusundan birileri.
    BEŞ KURUŞ İÇİN KAN AKITANLARI YAZMA..! SİYE NE..!

    çek bir kürsü sende katıl çümbüşe, fırtla, masadan söylenecek acı mırrayı..! Düzene uy, çağ dışı kalma, alıştır kendini köhnemiş komik argümanlara..! Mezhep ve meşrebin yerse tabi..!
    YAZ..! BABOŞ...! YAZ..!

    Arpacık soğanı-taze nane ve maydanozu, paşa bağı isotunu-Tat karpuzunu hamurkesen üzümünü-kınalı fıstığı, sırrın köyünün kurtlu eccırını-kılavız ğıttıyı, Sakın ha..! kırmızı turpla, ğerdelı unutma. Gönül bırakırlar sonra sana . Sıra akşamına hazırlık yapan hatunların Çiğköfte ğışırını "İnce doğrama" adına girdikleri yarışı ve sıra komite başkanlığınca alacakları ödülleri yaz. Kıymalı ekmek hazırlanırken, soğanların kabuğunu suda soymalarını öner, kardeşlerimizin gözleri yaşarmasın, Böylece sempatik şeyler sun, vatana, millete faydan dokunsun.
    YOL-SU-AŞ-EKMEK İŞ-İŞSİZLİK-DOĞURGANLIK SORUN-ÇÖZÜM

    Bu ve benzeri sözcükleri asla kullanma..! Nene lazım be kürve. Obur yiyicilerden yana ne bulursan yaz. Ciger dürmüğünün tarifini, yaprak sarmasını, lebenı çorbasını, peynirli helvayı, şıllık, bimbar, tırıt, tırşık "Lo kardaşım yemekten yana aklına ne gelirse yaz işte. "Eb-u ecdadiye rehmet. Gözü doymayanlara yaz her bir nimeti, nemalansınlar haybeden. Sakın ha kardaşım..!
    BİRİLERİNİN "BEYT-ÜL MALI" NASIL YEDİKLERİNİ ..! ASLA YAZMAYASAN.

    Üstüne vazife değil "SUYA SABUNA DOKUNMAYASAN" Kırk haremileri- deli ve azgın bezirgan katırlarını ürkütmemeye çalışacaksın Düzgün ve çağdaş bir yolda olan eğitim ve öğretim sorunlarından taraf, olumsuz tavır almayacaksın. Eğitim ve onun kardeş kurulruşları olan dershanelerden falan bahsetmeyeceksin. Başarı istatistiklerini sorgulayıp irdelemeyeceksin, dümenlerine çomak sokma, bal üreten kovanlarına dokunma. Bazı kovanların arıları, zararlı sıvı salgılayabilir Muhtemelen de, bu zararlı sıvılar sizede bulaşabilir. Suskunluk aşısı olmalısınız tezelden. Kuruluş yıl dönümleri partilerine, sanal sosyal etkinliklerine katıl Sunulan "ŞERBETTEN" iç, "AFZUMLAN" zehirli arılardan, pörtü böcekten etkilenmezsin. icazetin olur eşraftan, koltuklanırsın Saf değişririr, sınıf atlarsın. Renk değişikliği yaparsın, kara yazın ak olur. İnan bu olanaklara balıklama atlanır. Yüzmek biliyorsan atla ve dal. Yoksa başkasının kollarında yüzülmez. Bir kaşık suda fırtına koparıp, boğarlar adamı. Acımazlar Alimallah. "Akli başiya dövşır, eyyı düşün..!" "BİRİLERİNİN EĞİLMİŞ TARAFLARINI DOĞRULTMAYA ÇALIŞMAK SANA MI KALMIŞ..!" "Lastik patlamış, koy cant üstü gidiversin dört çekerler. "Takma kafana kılı-tüyü. Tak güneş gözlüğünü çık külaplı tepesine, dur temaşaya şeh-ri Edessa'yı. Temaşaya durmak için, yer bulabilirsen..!
    YAZ..! BABOŞ...! YAZ..!

    Hastahane-Gökdelen ve kolluk kuvvetleri binası civarlarında, Çata-pat, mantar tabancası gibi çocuk oyuncakları patlamış-patlayacakmış, patlasın onlar kimseye zarar vermez ki..! Zannedersinki, obüs topu patlamış veya patlayacakmış. Hoş kardaşım daha kimse ölmedi ki..! Dur bakalım ölümden yana bir vukuat gelişirse, O zaman sende ilgililere başsağlığı ve taziyelerini sunarsın Herkes ve yetkililer öyle yapmıyor mu ? " Eski köye yeni adetler niye". Ön yargılı uyarmalarından ve alternatif paket sunumlarından vazgeç..! "ZÜLFÜ YARE DOKUNMA KEL BAŞA ŞİMŞİR TARAK ÖNERME"
    YAZ..! BABOŞ...! YAZ..!

    Kardeşim, anlayamıyorum ben, sizi bir türlü. Herifçioğulları ayda toprak analizlerini yaparken Siz kalkmış kül elenmiş bir toprak parçasını eşelemeye..! Yok taşmış-çanak- çömlek-put figürleriymiş, Nemrut tahtıymış- Nemrut'a yol yokmuş. Yok Halep'li bahçe mozaikleri falan-filan..! Hoppala..! "Ala siye Nuh Nebi'den kalma bi heket..! Ya, Gaztaçı kardaş, ben daha kürre-i arz'da yürümesini öğrenemedim Yer altındaki havara daşlardan bana ne..! İş var mı ? İş..! Yok "Emmıoğlu" Yok..! Elese get işiye..! Allahi seversen..! "Daşların altınıda fazla kurcalama." " Anzılğıya geç" koyu çınar gölgesinde otur. Sen siye demlı bi çay söle iç ve sen siye gel. Unutma ki: " SARI AKRAPLAR" o kurcaladıği daşların altındadır.
    YAZ..! BABOŞ...! YAZ..!

    Yazda; kalemini her gün biraz daha bilevleme kardaşım sende..! Elın 3 avradından, 15 çocuk ve 45 torunundan sana ne ? Adamları hadım mı ettireceksin yani. ?" Köy onun kef onun" istediği kadar avrat alır ve de istediği kadar bebe peyda edbilir. Bir kaygısı mı var adamın, geri kalmışlık ve yoksulluktan yana. Asla..! ve kat'a..! Gel beni dinle ve sende tasalanma. Doğurganlıktan yana nüfus patlamasından yana Körelt kalemini, görme, duyma, bilme..! Geç otur masana "ASPARAGAS" yazıver. Gör o zaman Hanyayı-Konyayı. Dinle, en alt delikten çalan; "Yalaka zurnayı". Giy samur kürkünü, sür zevk-u sefayı.

    SAYIN OKUYUCULAR VE SAYIN GAZATAÇI KARDAŞ

    Yukarıda bir sürü ipe sapa gelmez, dengesiz şeyler yazmışım. İnanın ki ben; bende değildim onları yazarken. Bumalmışım sıcaktan, kusura bakmayın.
    YAZ KARDAŞIM YAZ..!

    Yaz kardaşım yaz. Ben ve benim gibi avanak avnilere bakmadan yaz. Basın ahlak yasalarını kişilik hak ve özgürlüklerini ihlal etmeden, etik ve ilkelerinden ödün vermeden, yaz inceden. Battığı yerlere batsın, iğnelesin yazdığın doğrular. Tepeesine vura vura yaz. Yaz ve anlat her şeyi, ama her şeyi. Kürre-i Arz'da üstü kapalı bir şey bırakmadan, Haktan ve halktan yana her şeyi yaz. Aydınlanma-bilgilenme ve aydınlatma adına ne bulursan yaz. "İP İNCELDİĞİ YERDEN KOPAR" Anasını satayım. Varsın kopsun doğrulardan yana gerilen ip. Belki gün gelir doğrudan yana da olumlu tavır alanların nesilleri de çoğalır. Çoğalan bu hakikat halkaları, "BATIL"ın boynuna geçip onu yok edebilir. Belki bir gün kantarın topuzu "HAK" tan yana yerlere basabilir. Umut ve şevkimizi yitirmiyelim. İnatlaşalım amma..! Birilerine inat değil, kendimize inat. Doğruları söyleme ve savunma adına. Evet. İnatlaşalım..!
    UNUTMAYALIM Kİ: İNAT TA BİR MURATTIR.

    Bu yazıda ifade edilmek istenenler, kişi ve kurumlara atıf değildir. Varolan ve yaşanmakta olan bazı gerçeklerin ifade ediliş versiyonudur. Sürç'ü lisan ettiysek affola.
    SAYGILARIMLA.
    SABRİ TEMEL
  • (((Yazılarıma Dön)))
  • edessa-1

    TÜRBAN.
    Türban nedir ?
    1970' lı, yılların Türkiye'sinde, bazı siyasi otoritelerin lanse etmesi; kimi giyim ve moda firmalarnın öncülüğüyle dayatılmaya çalışılan bir baş örtünme aksesüarıdır. Fransızca'dan dilimize geçmiş bir kelimedir. Hintli erkeklerinde başlarına bağladıkları bir baş bağlama şeklidir. Türbanlı kardeşlerle sohbetlerde; türbanı neden bağladıklarını sorduğumuzda, inançları gereği olduğunu söylemektedirler. Peki; buraya kadar güzel, saygı duymamak elde değil. İnanç gereğiyse eyvallah amenna, şapka çıkartıyoruz. Sohbete devam ediyoruz: Başını saçını örtüyorsun, inancım gereği diyorsun. Amma ve lakin: Takıp takıştırdığın, sürüp sürtüştürdüğün bu kadar aksesüar neyin gereği ? Diyoruz vede soruyoruz: El cevap: Kadınım, bakımlı şık ve güzel olmam, zarif ve çıtır görünmem gerekli diye yanıtlıyor. El insaf, el heyya vel iman diye geçiriyoruz içimizden. Olmaz böyle şey diye. Bir müddet kendi kendime sağduyulu olarak düşünmeye başlıyorum. Bre kardeşim; bu kesimin amacı dini inancı gereği örtünmekse, neden asırlardır Anadolu kadınlarının kullandıkları neçeği, oyalı yazmayı veya klasik eşarpla örtünmüyorlar veya kullanmıyorlar.Yüzyılardır kullanılan bu baş örtüsünün çılkı mı çıktı.Evet çılkını çıkardı bazı kesimler bilinçli olarak.Farklı bir sınıf yaratılmak istendi ve yaratıldı.İnsanlar, yani kadınlar kategorize edildi insafsızca.Farklı ve yeni olmak adına kadınlar arasında eşitsizlik yaratıldı.Baskı grupları, dahada ileri giderek bariz bir dozda bu kesime;Siz; Ayşe'den, Fatma'dan, hülasa mütevazi; Ev kadınlarından farklısınız demeye getirdiler.Okumuş-entel-sosyete bir baş örtülü ücübe grubu oluşturdular.Kendini böyle addeden kimi kadın grubuda bu yolu seçerek, kendilerini elit'leştirmeye, farklı görmeye başladılar.Ben kentliyim, okumuş ve kültürlüyüm, hizmetçi kadınlar gibi örtünmemem lazım demeye getirdiler.İnançları gereği başını örtüklerini söyliyenler,Yani türban takımı; neden mütevazi giyinmiyorsunuz. Giydikleriniz ve kullandığınız parlak ve dikkat çekici aksesüarları neden tercih ediyorsunuz.İnancınız mı böyle giyininde, yüz metre öteden farkınız farkedilsin diyor. Yoksa; inançta böyle bir şey varda bizim mi haberimiz yok.Başta kendinizi ve milletimizi kandırmaya çalışmayın yemezler.Kişi hak ve özgürlüğü perspektifinden bakıldığında; Eyvallah sonuna kadar haklısınız. Buna söylenecek laf olamaz . Ama; inancım gereği böyle örtünüyorum deme hakkına sahip değilsiniz. Zira; inançta böyle bir örtünme şekli öngörülmemiştir. Bu tamamen sizin uydurduğunuz bir ücübeler fiyaskosudur. İnancı gereği örtünen, first lady'lerin bilmem hangi modacıya dizayn ettirdikleri, örtü modelini inanç kaynağından mı alıyorlar. İnançta var mı böyle bir icazet. Kullandığınız tüm malzemelerin markası yabancı. Yerli mala kıran mı düştü. Elbetteki hayır; Ama fiyakanızdan geri kalmıyorsunuz inancınız gereği. Bırakın Allah aşkına bu riyakarlığı ,aslınıza dönün ve gerçek inancınızı yaşayın lütfen. Genelleme yapmadan bir iki örnek: Başörtün türban; giysilerin, makyajın ve toplumdaki fiziki davranışların buna uygun değil. Sokak ve caddelerde karşıt cinslerinle sarmaş dolaşsın. Sana ne diyebilirsin.Tabiiki bana ne. O zaman demezler mi adama; inancın gereği türbanla örtünüyorsunda, bu uygunsuz haller niye. Bu yaptıkların inancın neresinde kabul görmekte. İnancım gereği türban kullanıyorum deme, Aç başını her yol Ankara'dan geçsin. Ne şiş yansın, ne kebap..! Saadete gelelim dostlar. İnancımız gereği örtüneceksek bu ülkede; genel teamüllere ve müslüman Türk sentezine uygun olması inancındayım. Gerçek ve samimi olan kardeşlerimizi tenzih eder, Saygılar sunarım. Sabri Temel/İstanbul