1 Aralık 2012 Cumartesi

SEVGİ’Yİ HARAÇ MEZAT SATALIM MI..!

Sabri Temel
-Bir çığlık ve bir haykırışla merhaba diyoruz dünya’ya…
-Ve sonra; hayata tutunabilmenin iksirini emerek içiyoruz ana memesinden…
-Tanışıyoruz, hissediyoruz  ana sevgisini, emlek kuzu iken…
-İliklerimize değin süzülüveriyor, depreştiriyor o andan itibaren, sevgi ve sevgiden yana olan duygu dünyamızı.Kul ediyor kendine her bir canı…
-Gün geliyor; “CANAN” arıyor kendine, her bir can.Ruhsal tatminden yana, sevgi arıyor paylaşmak için.Hayaller kuruyor kendi ruh dünyasında.Ruhuna uygun gelebilecek, benliğiyle sentezleyebilecek, bir can arıyor, “CANAN” diyebilmek için.
-Kul daralıyor, “HIZIR” yetişiyor günün birinde.Giriveriyor düşlerine hayal ettiği, “CANAN” diyebileceği, “CAN” diyebileceği sevda iksiri…
-Arama-tarama ve eleme faaliyetleri başlar ve bu döngü maratonu değişik zikzaklarla sürer, sürer…
-Heyecan, emek, özveri ve olağanüstü gayretler sarfedildikten sonra…
-Süreçte; gelgitler, devinimler, tezatlar, kırılma noktaları ve durulanmalar.Hepsi; Sevgi ve Sevda yolculuğundaki karşılaşılan serüvenlerdir.
-Beklenilen ve beklenilmeyen serüvenlere, bir göz atalım isterseniz…
-Bir zamanlar uğruna her şeyimizi feda edebileceğimiz “Sevgi”mizi, nasıl olur da, tek çırpıda bir pula satabiliyoruz.Bizi bu noktaya getiren bu kadar güçlü etken ne olabilir ki.
-Ve zaten, ulviyet yüklü olan bu kavramı, niçin bu kadar hafife alıp, hayatımızdan koparıp atıyoruz.
- Atıyor muyuz yoksa; zorunlu terk etmenin kaçınılmaz sonucu  mudur..? Sevgi bağıyla birbirine  bağlanan taraflar, bu bağın gevşemesine neden bu kadar kolay izin verirler.?
- Ortak aklı kullanarak, başlangıçta ortaklaşa tesis ettikleri  bu sevgi yumağını ölümsüzleştiremezler mi..?
- Neden kısa birlikteliklerle, bu Sevda kervanını,  bir anda ters yüz edebiliyoruz. İki insanın, ortakça paylaşabileceği, bir sevda yolu, bir çıkış yolu olmalıdır elbet. Neden çaba sarfetmeden, orta yol bulmaya çalışılmadan, körpecik- filiz gibi “Sevgi”yi acımadan katlederiz. Sevgisizlik oklarına hedef tahtası yaparız.
-Sevgi; bazen bir ağaçtan uçuşan bir yaprak gibi, göksümüze düşüp kalbimize nakşedilmedi mi.?
-Ve de biz; kalbimize nakşedilen o sevdayla, ateş nöbetlerine düçar olmadık mı.? Aklı seyahate göndermedik mi, bu sevdalıklar uğruna.
-Sevgi ve sevdamızı, bazen çeşme başındaki yavuklumuza bir mendil atarak ispata çalışmadık mı.?
-Bazen; Sevgi ve Sevda uğruna, at sırtında saatlerce yol almaya çalışmadık mı.? Sevdamızı; bir anlık görme, ona yakın olma adına, uykusuz ve yorgun geceler geçirmedik mi.?
-Gün boyu; saatlere varan sürelerce, köşe başlarında, dar sokaklarda, sevda uğruna pencere diplerine tünemedik mi.? Sevda’nın arkasından, kaçak bakış ve adımlarla kaldırımları aşındırmadık mı.? Envai türlü şeytani entrikalarla, yavukluyla göz göze, diz dize gelmenin yollarını aramadık mı.?
-Tüm bu anlattıklarımın hepsi, sanmayın sadece erkeğe özgü…
-Hayır…Asla ve kat’a…
- Aynı çaba, his ve duygular karşı cenahta da mevcuttu.(Kadın) Ancak strateji farklılığından bahsetmek mümkün.Çevre ve yaşam koşulları itibariyle.
-Emek, özveri ve sadakat isterdi, eski sevdalıklar. Kat’i bir sözleşme gibiydi gönül verdiğiniz, sevdalandığınız kişiyle aranızdaki duygusal ilişki. Bu akte, bağlı kalınmaya çalışılırdı sonuna dek.
-Aksi davranış; sevginin-sevda’lılığın raconuna aykırı düşerdi, yavukluların, namertliğini ispata gelirdi.Bu hareket, asla affedilmeyen sonuçlar doğururdu kimi zaman.
-Sevda’mıza vuslat için, tüm dünya’ya rest çekip, en yakınlarımızla, bazen yol ayırımına gelmedik mi.?
-Bazen defterden sildik, bazen defterden silindik bu uğurda.Evlatlıktan reddedilmedik mi ailelerce.
-Sevgi ve sevda neydi, varlığından bile bi haberken, yalancı pehlivanlar gibi güreşe yeltenmedik mi.?
-Sikletimize uygun düşmeyen güreş partnerlerimizi bazen yendik, bazen yenilmedik mi.
-Olsun..Olsun; değerdi tüm bunlar, Sevda uğruna…
-Hepimiz haykıra, haykıra bağırmadık mı, Sevdamızı tüm alem duysun diye.
-ÇÜNKÜ  : “AŞK KALBE GİRİNCE-AKIL SEYAHATE ÇIKMIŞTI” da ondan.
-Sevgi-sevda var mıydı-yok muydu onu bile fark etmeden,  yüzme fakiri olarak okyanuslarda  yüzmeye girişmedik mi.? Dalgalar, gel-gitler bizi fırlatıp kıyıdaki kayalıklara çarpmadı mı.?
-Beyin travmaları geçirip, cin çarpmışa dönmedi mi kimilerimiz.
-Neydi bu kadar; bilmeden tanımadan önem ve ehemmiyet verdiğimiz, bu gizemli his dünyası.Olmalı mıydı- olmamalı mı..?
-Bu kadar misyon yüklediğimiz bu kavram, siklette ve pahada da ağır olsa gerek. Hafife almamalıyız, onu mihenk taşına vurmalı ve sarraf mizanında tartmalıyız.
-Onu; ıspanak ve pırasa alır gibi semt pazarlarından edinmedik üç-beş pul karşılığında.
-Yücelik ve nicelik yüklü olan bu yaşamsal kavramın, sentez-analiz ve pratik yaşamdaki yerini, ortak akılla korumaya çalışmalıyız.Bir hiç uğruna, kurda kuşa yem etmemeliyiz.
-Sevda;  Aş, ekmek, su ve soluduğumuz hava gibi bir şeymiydi. Değermiy di, bu kadar meşakate, bu denli göğüs germelere.
-Söküp atılabilinirmiydi konuk edildiği yerden.
-Konuklar da, hata yapar, kimi zaman konuk evlerinde. Tek çırpı da kovulmalı mı konuk, kapı dışarı edilmeli  mi, gecenin bir vaktinde. Ters düşmezmiydi insan onur ve haysiyetine.
-Hoşgörü ve toleransla, ikaz mı edilmeliydi, baş tacı edildiği yerde.
- Konuk olmanın ve konuk ağırlamanın ahkam, erdem ve adabı mı, lanse edilmeye çalışılmalıydı, kovulmadan önce.
-Kovmak ve kovulmak, insan yaşam pratiği içerisinde, sempatik ve insani olmayan fiiller kategorisinde mülahaza edilen etmenler değilmiydi acaba...?
-O zaman; gönül eyvanına, kanımızla nakşettiğimiz sevda’mızı silmeye çalışırken, bir söyleyip, bin düşünmek zorunda değilmiyiz.?
- Kanınızla derinize nakşettiğiniz sevdanızı nasıl koparıp atacaksınız.
-Bu mümkün mü..?
-Bünyenizde tahribat yaratacak kalıcı izler bırakmayacak mı..?
-Sevda’lıklar; yılkı atı gibi, hasat sonu yabana, azgın kurtlara yem olsun diye kolayca terk edilmeli mi..? insafsızca.
-Bin bir emek ve zahmetle, bezeyip süsleyerek, altın kupaya koyduğumuz sevdamızı, heder olmasın diye, kalın surlarla koruma altına almadık mı.?
-Üstelik sur duvarlarını, daha tahkim olsun diye, yumurta akıyla yoğurduğumuz harçlarla, oya işler gibi örmedik mi.?
-Sevgi ve Sevda’lanma kavramı; insana doping etkisi yapan bir temel besin gibidir, can suyudur adeta.Onsuz yaşamak tatsız-tuzsuz beslenmeyle eş değerdedir.Sevgisiz yaşıyorsanız, kan değerlerinizin fonksiyonel bozukluğunu hisseder olursunuz yaşam boyunca.Sevgi dolu bir yaşam, kan değerlerinizi ve kalb ritminizi dengeleyen  ulvi bir hissiyatın külliyesidir.Bu hissiyatın bütünlüğünü ve sağlıklı işleyişini muhafaza etmek, çoğu zaman kendi inisiyatif ve kudretiniz dahilindedir.Sevdanızı koruma ve kollama adına, kudretinizi daha muktedir olabilecek şekilde kullanmayı, neden beceremiyor kimi insanlar.
-Sevme ve sevdalanma konusunda yeni ve eski diye bir ayırım yapmak mümkünmüdür.?
-Elbetteki hayır.
- Sevme ve sevdalanma, insanoğlunun varoluşundan bu yana vazgeçilemeyen, içgüdüsel bir duygu olarak süre gelmiştir.İnsanlık alemi varolduça da, bu kavram varlığını hissettirecektir. -İnsanoğlu üzerindeki tekelci egemenliğini sürdürecek ve bayrağını dalgalandıracaktır.
-Ancak; toplumların; sosyo-ekonomik ve teknolojik koşullarının değişimiyle, çok komplike olan bu kavramı hissetme, edinme ve yaşatma koşullarında da, oldukça değişiklikler gözlemlenmektedir.
-Eskiye oranla; şimdiki insan ilişkileri ve koşulları çok yakınlaşmış ve kolaylaşmıştır. Daha az emek ve daha az özveriyle, Orhan Ayşe’ye, Ayşe’de Orhan’a…
-”ALO ORHAN SENİ SEVİYORUM. ORHAN’DA TEK ÇIRPIDA BENDE SENİ SEVİYORUM” diyebiliyor.
-Diyebilsin, bunda bir beis yok.Gel görki, olgunlaşmayan bir meyvenin asli tadını almak mümkün değildir.Ayakları yere basmayan, sağlam temeller üzerine bina edilmeyen Sevdalıkların akibeti, olgunlaşmamış ham meyveye benzer, amaçlanan tadı ve hazzı almamız  beklenemez.
-Olmadı usta, olmadı.Dakka bir, göl bir. Aslında yanlış düdük…Durum daha vahim…Of sayt
-Niye mi dersiniz…Çünkü; “Bağlama sağlam ama, teller bozuk” da ondan.
-Terazi eski terazi değil, elek eski elek değil.Diyeceksiniz ki; kardeşim şimdiki teraziler elektronik.Yemezler kardeşim, elekronikte olsa şimdiki teraziler, herifçi oğlu, onun da hileli yollarını buluvermiş.Batman gelecek ol sikleti, harbi tartmaz ki..
-Elek desen, onu da unutmamış eleoğlu. Eleğin kimi gözeneklerini fark edemeyeceğimiz kimysallarla kapatıvermişler.İnsan hülasasını, işlerine gelecek şekilde elemenin riyakarlığını da bulmuşlar sadistçe.
-Ekonomik anlamda, tarım toplumundan, sanayi toplumuna geçiş sağlanırken, kırsaldan kent yaşamına da intikaller oluverdi. Bu; yer değişimler sonucu, insan yaşamında da, kayda değer ve özden uzaklaşan, yaşam biçimleri peyda edildi istenmeyerek.Hal böyle olunca da; Sevgi ve Sevda’nında, toplumun üst değerlerine uygun düşmeyen, yeni edinim yollarıyla vücut bulmaya çalışıldı.Siyasi erk’lerin, yasa yoluyla topluma sağladıkları kimi özgürlüklerin, bireylerce kullanım sınırları ayarlanamadı.Herhangi bir alandaki özgürlük haklarımızın kullanımını kendi menfaatimizin tersine, bizimdir diye sonuna kadar limitsiz kullanmaya başladık.Özgürlüklerin limitsiz kullanımı, çoğu kez, bize negatif değer olarak geri geldi.
-“Delıdır malıdır-kime ne” dedik ve limit aşımına uğradık, ne yazık ki…
- Bir fısıltı duyar gibiyim galiba…
-Ne yani kardeşim, varolan özgürlüklerimizi kullanmayalım mı…
-Kullan kardaşım..Elbetteki hakkın olan özgürlükleri, ortak aklın ve evrensel değerlerin öngördüğü biçimde kullanmak en doğal hakkın..
-Ancaaak…..Yeryüzünde; kimi özgürlüklerin kullanımı, bölgesel ve hatta nokta yerlere göre, tedbirli, özenli ve itinalı kullanılmalıdır.Aksi takdirde, manevi kayıp, özgürlüğünü hoyratça kullanan kişiye ait olacaktır.Kullan kardaşım özgürlüğünü, ÖZGÜRSÜN…”Köy senin keyif senin”.Son ağlamak, limitsiz çarçur ettiğin özgürlüğünü geri getirmeyecektir.
-SEV SEVİL AMA, FİZİKSEL VE RUHSAL BEDENİNİ HEDER ETME BU UĞURDA.
-DERSİMİZE ÇOK İYİ ÇALIŞMALI, İSABETLİ VE DÜZEYLİ  KARARLAR ALMAYA, AZAMİ ÖZEN VE İTİNA GÖSTERMELİYİZ.
-SEVGİNİZ DAİM, SEVDALIĞINIZ KUSAL OLSUN.
      -SEVGİSİZ KALMAMA UMUDUYLA…
-SEVGİ VE BARIŞ DOLU BİR YAŞAMI OLSUN HERKESİN.SABRİ TEMEL-TEMMUZ-2012

2 yorum:

Urfa Tutkunu dedi ki...

Sabri Ağabey uzun zamandır yazmıyordunuz ve birbirinden güzel yazılarla geri döndünüz. Haklısınız. Sonuna dek okudum. Artık kalmadı be abi o naif sevdalar. Her şey naylonlaştı. Her şey yüzde kalmaya başladı. Suretler ilk sırayı alınca, siretler karardı gitti. Allah daha güzel günlere çıkarsın bizi.

SABRİ TEMEL dedi ki...

Selam Aslıhan kardeşim.Evet dediğiniz gibi uzun zamadır buraya girmiyordum.Kimse girmiyor, bu tür siteleri bir çok insan terk etti.Facebook belasına müptela oldu herkes.Sevmediğinizi biliyorum ama, bende oralara takılmaya başladım.Kendimizi Allah'a şükürler olsun ki; müztarip olduğunuz Facebook'un olumsuzluklarından korumaya çalışıyoruz.Sağlıklı dolu günler temenni eder,selam ve saygılarımı arz ederim.